"Bizimkinin yeme problemi var, bebekliğinden beri böyle. Okulu da sevmiyor. Zorlanıyor öğrenirken. Bizimki utangaç, böyle geri çekiyor kendini hemen. Evde çok konuşur ama dışarıda mıy mıy." Birazdan masaya tost ve patates kızartması gelir. "Yemez ama yine de söyledik işte, aslında ben hamburger falan yesin, kilo alsın istiyorum ama yemiyor." Patates kızartmasını bolca ketçaba ve mayoneze daldırıp "kilo alsın bari bunlarla diye veriyorum, baksanıza çok zayıf, çırpı gibi bacaklar."
Anneanne lafa karışır: "Yemeyen çocuklar öğrenemez, kafası çalışmaz, hadi ye de derslerini anla kızım. Bak arkadaşın maşallah ne güzel yiyor, aferin sana, hadi sen de ye onun gibi." Anne sazı tekrar eline alır: "Ay, vallahi bayılıyorum böyle yiyen çocuğa, yemeyen çocuk annesi olmak ne kadar zor bilemezsiniz. Siz çok şanslısınız."
Böyle bir diyalog çok sık karşılaştığım bir örnek. Konuşmanın büyük bir bölümü bu şekilde devam eder. şüphe yok ki anne kızını, anneanne de torununu çok seviyor ve onun iyiliği için böyle konuşuyorlar. Tek istekleri kızlarının sağlıklı, başarılı olması ve kendine güvenmesi. Niyet iyi; ama yöntem yanlış. şimdi bu diyaloğun (madalyonun) diğer yüzüne bakalım. Bu durumu çocuk nasıl algılıyor acaba? Bu durumda çocuk neler öğrenmiş olabilir?
"Ben yemeği ve okulu sevmeyen bir çocuğum, zaten yemediğim için öğrenemiyorum ve bunun için de sevilmiyorum. Annem beni sevmiyor; çünkü onun hayatını zorlaştırıyorum. Hamburger, mayonez, ketçap büyümeye yardım eden iyi şeyler. Bacaklarım çirkin, yan sandalyede oturan kızı daha çok seviyorlar. Ben utangaç bir kızım, o zaman böyle utanmaya devam etmeliyim, çünkü böyle olduğumu ailem onaylıyor. Hislerimi soracak olursanız, kendimi berbat hissediyorum, daha da utangaç, sevilmeyen, ailem tarafından reddedilmiş, cılız, aptal bir çocuk olarak hissediyorum."
Muhtemelen ebeveynler bu tip konuşmalar yıllardır yapıyordur. Sonuç değişmediğine göre sorun kalıcı olmaya doğru ilerliyor demektir. Hatta bu çocuk ileride sevilmek, aferin almak, okulda başarılı olmak için kendini aşırı yemeğe verebilir. Beş altı yıl sonra obezite sınırına bile yaklaşabilir. Her geçen yıl daha fazla özgüvenini ve özdeğerini kaybeder. Ben bunlara kayıp çocuklar diyorum. (Daha şimdiden aile içinde kaybolmuş çocuklar.)
Başarılı, özgüven sahibi, sağlıklı ve mutlu çocuklar yetiştirmek istiyorsanız "iyi niyetinizi" olumsuz konuşmalarla, eleştiri ve şikâyetlerle değil, olumlu ve yapıcı davranışlarla göstermelisiniz. Bunun için de önce özfarkındalık kazanarak kendinizi değiştirmelisiniz. Böylelikle odağınızı çocuklarınızın neyi iyi yaptığına, hangi güzel özellikleri olduğuna çevirebilirsiniz. Onları sürekli didiklemek yerine motive edersiniz. Olmasını istemediğiniz şeyleri tekrarlamayı bırakıp olmasını istediklerinizi getirirsiniz.
Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu