Ayna ayna ayna söyle bana…

//Ayna ayna ayna söyle bana…

Ayna ayna ayna söyle bana…

Hepimizin bildiği Pamuk Prenses hikâyesinde cadı kraliçe aynanın karşısına geçer ve sorar: “Ayna ayna söyle bana, var mı benden güzeli bu dünyada?” Gelen cevap, “evet” olur ve kraliçe kabul edemediği pamuk prensesi yok etmek için harekete geçer. Güzelliğini gerçekleştirmek için dışarıda çözüm arar. Hepimiz hikâyenin sonunu biliriz. Kraliçe güzelliğini eşsiz ve daimi kılamaz. Çünkü içinde güzelliği bulamamıştır.

Siz aynaya ne kadar sıklıkla bakarsınız? Baktığınızda ne görürsünüz? Aynaya ne söylersiniz?  Bazı insanlar aynaya sadece çok mecbur olduklarında bakar. Örneğin sadece makyaj yapmak için, sadece saçının son halini görmek için. Ya da yüzünde, vücudunda, elbisesinde bir kusur var mı diye… Muhtemelen de gözlerine batacak bir şeyler bulur…

Bazı insanlar aynalardan düşmanlarıymış gibi kaçar. Asıl kaçış kendinden kaçıştır, aynada kendini görmeye taammül edemeyen kişi nasıl olur da başkalarından ilgi ve yardım bekler; bunu bir düşünmek lazım. Kişi kendini kabul etmez, beğenmezken nasıl olur da dışarıdan bir güzellik gelip içine girebilir. Aynalarla barışmak yani kendimizle barışmakla başlar her şey. Ayna sadece fiziksel görüntüyü yansıtmaz, içsel enerjiyi de yansıtır. Bir danışanım bana sadece üzgün, ağlamaklı olduğu zamanlarda aynaya baktığını söylemişti. Ona “o zamanlarda aynada ne görüyorsun, içinden ne konuşuyorsun” diye sordum. Cevap aynen şöyle idi: “Acınacak haldeyim, zavallıyım ve sonra kendimi daha da kötü hissetmeye başlıyorum.” Buna ben, acı çekerken kendini daha da fazla acı çekmeye motive etmek diyorum. Bir çeşit kurban psikolojisinin iç sesleri…

Aynaya bakıp kendinizi güzel bulmadığınız anlar, dış güzelliğinizle ilgi değildir; o an içinizde olup bitenle ilgilidir. Beğenmediğiniz aslında içinizin yansıması, içinde bulunduğunuz frekanstır. Auranızın rengidir. Çok mutlu, pozitif olduğunuz anda aynalar size gülümsüyor gibi gelir. Gülümseyen ayna değil sizin içinizdeki pozitif frekanstır.

şimdi, sizlerle küçük, basit bir egzersiz paylaşmak istiyorum. Her sabah aynanın karşısına geçip kendinize gülümseyin. Hani o “gözlerinin içi gülüyor” dediğimiz enerji var ya, işte onu yakalamaya çalışın. Kendinize gülen gözlerle bakıp “GÜNAYDIN” diye seslenin. En azında on saniye kendi gözlerinizin içine bakın “seni (kendimi) seviyorum, seni (kendimi) tüm kalbimle kabul ediyorum” diye seslenin. Başlangıçta kolay olmayabilir ama devam ettikçe kolaylaşacak. Eğer size gülen gözlerin bakmasını istiyorsanız, eğer çevrenizde sizi sevgiyle kucaklayan insanların olmasını istiyorsanız önce bunu siz kendinize yapmalısınız. Kendinizi kucaklanmaya, sevilmeye, gülümsenmeye değer bulmalısınız.

Geçmişte öğretilen bazı bilgilere göre sanki bunu yapmak, bencillik, narsistlik gibi algılanabilir. Bencillik ve narsistlik çok daha farklıdır. içlerinde ayrımcılık, kendini üstün görme ve diğerlerini aşağılama vardır. Kendini sevmek ve kabul etmek, bambaşka bir şeydir. Kendini seven, kabul eden, aynı duygu ve düşünceleri, aynı değeri başkaları için de yansıtır. Eğer bu egzersiz size çok saçma, komik geliyorsa yapmayın. Demek ki kendinizle barışmaya henüz hazır değilsiniz. Ama eğer bu yazıyı okuduysanız artık istemeseniz de aynanın yanından her geçişinizde bu çalışma aklınıza gelecek. Kaçamak bakışlarınızı yakalamaya, gözünüzün içine bakmaya başlayacaksınız… 🙂

Sabah, öğlen, akşam… ne zaman aynaların yanından geçerseniz kendinize selam vermeyi, gülücük atmayı ihmal etmeyin. Siz kendinizi görün ki hayat da sizi görsün! 🙂

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin…

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu