Zaman ne kadar çabuk geçiyor, eskisinden de hızlı değil mi? Her şeyi çok çabuk tüketiyor, bir sonraki, bir sonraki diyerek hiçbir şeyi kaçırmadan yaşamaya çalışıyoruz. Çabuk tüketilen kıyafetler, yemekler, ardı arkası kesilmeyen programlar, iş, eş, arkadaş, ev, TV, aşk… Her şey fastfood yaşanır oldu. Tam bir tüketim toplumu, az sonra şu, az sonra bu… Reklamlar gibi. Bir şey izlerken araya giren reklamların "daha yenisi çıktı, daha iyisi çıktı, az sonra" diyen ve zamanı yaşanmadan, odaklanamadan alıp giden sesi gibi.
insan bir dur, bir tadını al, yaşadığının farkında ol demek istiyor. Bir dinginlik arıyor. Ama zihinler koşturuyor , her şey sirkülasyon içinde, gün geçip gidiyor. Kahve içerken kahve içtiğinin tadına varamıyor insan. Aynı anda sohbet, telefon, internet, çalan kapı zili. Kahve bitince nelere koşturacağı, akşam ne yapacağı uçuyor insanın zihninde. Bir diğerinden bir diğerine atlıyorsun. Fastfood olmuş yaşamlar… Aşklar da fastfood olmuş, uğraşmak, çabalamak, anlamak, emek vermek yok. Günübirlik, aylık ilişkiler…
Peki, ne yapmalı?
Önce elindekinin kıymetini bilmeli.
Hayatının amacını bilmeli.
Ne istediğini bilmeli.
Sağdan soldan gelene kulağı tıkamalı.
istediğini yapmalı yaparken de anda olmalı.
Hayatı sadeleştirmeli.
Ara sıra telefonu, interneti kapatmalı.
Güzel bir çift laf söylemeli.
Sevmeli, sevginin tadına varmalı.
Okumalı, yazmalı, çizmeli.
Seni yoranlara, kuru gürültüye bir DUR demeli.
Kendinin ve yaşamın farkında olmalı.
Kısaca alacarte (seçerek) yaşamalı…
Ve tadına vararak…
Sevgi ve sağlıkla ilerleyin…
Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu