“Evet, öyle yap, kendin için kazan kendini. Şimdiye değin senden zorla alınan ya da çalınan ya da boşuna akıp giden zamanına sarıl, iyi kullan onu. Kimi zamanımız bizden zorla kapılıyor, kimisi sinsice çalınıyor, kimisi de boşuna akıp gidiyor. Umursamadığımız için uğradığımız kayıp da en yüz kızartıcı olanı. Dikkat edersen hayatımızın en büyük bölümü kötü iş yapmakla geçiyor, büyük bir bölümü hiçbir iş yapmamakla… Zamana değer veren, günün değerini bilen, her gün biraz daha ölmekte olduğunu anlayan bir kimse gösterebilir misin bana? Yanıldığımız bir nokta var; sanıyoruz ki ölüm önümüzdedir; oysa ölümün büyük bir kısmı şimdiden geçip gitmiştir. Hayatımızın gerimizde kalan kısmını ölüm geçirmiştir eline. O halde sarıl bütün saatlerine. Bugününe el koyarsan, daha az bağlı kalacaksın yarına. Böyledir bu iş: Yaşamak ertelendi mi, hızla akar geçer…” (Lucius Annaeus Seneca-Ahlaki Mektuplar eseri)
Seneca’nın bu sözlerinden sonra benim zaman veya hayat üzerine bir şeyler yazmama gerek var mı bilemedim. J Ama tabii ki kalemi elime almışken birkaç kelam etmeden duramayacağım. J
İnsanın kırklı yaşlarına geldiğinde en çok iç çekişli cümleleri, “Hayat kısa” ya da “zaman ne çabuk geçiyor” oluyor. İşte tam bu noktada başka bir açıya geçip bakarsak; acaba bu kısalık bizim zamanı, hayatı yaşayış şeklimizden dolayı mı bize böyle geliyor. Seneca’nın da dediği gibi çalınmasına izin verdiğimiz zamanlar, boş ve anlamsız işlerle geçirdiğimiz zamanlar, zorunluluklarla geçirdiğimiz zamanlar ya da zorunlu olduğumuzu sandığımız işlerle ziyan ettiğimiz zamanlar… Gerçekten hiç durup da hesap yaptın mı, hiç tam olarak neye, neden, ne kadar zaman harcıyorsun farkında mısın? Ben yaptım, tam on yıl önce sıkı bir hesap yaptım ve gördüklerim karşısında dehşete düştüm. Bu düştüğüm dehşetten sonra da her anımı hazine gibi yaşamaya başladım. İyi ki de yapmışım J Çünkü gerçekten yaşamaya başladığımı hissettim, yaşam enerjim yükseldi, hayatın tadı, bereketi arttı, zaman genişledi… Hayatın içinde sadece benim için anlamlı ve değerli olanlar kaldı, bir de gerçekten zorunlu olanlar (gerçekten zorunlu olanların da aslında bizim için mutlaka bir anlamı vardır, bunu fark edersek hiçbir şey zorunlu olmuyor).
Evet zamanı geri getirmek mümkün değil, hakkı verilerek yaşanmış bir gün de ziyan olmuş bir gün de bir çeşit ölüm. O zaman her gün yaşarken bir gün daha ölüyoruz. O zaman bir yerde yaşam şeklimiz aynı zamanda ölüm şeklimiz. Ve yaşam sadece şu anda. O zaman Seneca’nın dediği gibi “O halde sarıl bütün saatlerine, bugününe el koyarsan, daha az bağlı kalacaksın yarına.”
NLP Uzmanı & Yaşam Koçu ICF PCC
Arzu Bıyıklıoğlu