“Affetmenin dayanılmaz hafifliği ve intikamın dayanılmaz ağırlığı” başlıklı bir önceki yazımın devamı olarak yazıyorum. Tabii ki yazım, affetmek ve hafiflemek isteyenler için. Hâlâ direnip “affetmem ben asla” ya da “intikam soğuk yenen bir yemektir” inancında olanlar varsa yazımı okumaya devam etmesinler. Hani belki bir yanlışlık olur, yazdıklarımdan farkında olmadan etkilenirsiniz, bir de bakmışsınız affeden, bağışlayan oluvermişsiniz 🙂 Ben sorumluluk kabul etmiyorum, bunun için baştan uyarıyorum sizi 🙂
Affedebilmek için önce affetmemenin insanın kendisine verdiği zararı ve aslında ortada bir suçun olmadığını tam olarak idrak etmesi gerekiyor. Bu idrak ile birlikte zaten içinizde bir affetme, o duygudan özgürleşme arzusu hissediyorsunuz ki bu işin yüzde ellisini oluşturuyor. İhtiyacımız olan, bakış açısının ve dolayısıyla anlamın değişmesi.
Hayatta karşımıza çıkan insanlar ya bize bir şey öğretir ya da bizi bir yere götürür. Ve ihtiyacımız her neyse karşımıza o gelmiştir. Yaşadığımız her ilişkiden karşılıklı olarak sorumluyuz. Çünkü hepimiz görülmez ağlarla birbirimize bağlıyız. Ve çekim alanıyla bir birimizle karşılaşıyor ve uzaklaşıyoruz. Dolayısıyla yaşanan her durumun bizim açımızdan derin bir manası var. Hiçbir şey boşuna olmuyor. Kötü diye anlamlandırdığımız bir kişiye eğer farklı bir açıdan bakabilmeyi başarırsak bize kattığı değeri ya da manayı anlayabiliriz. Tabii önce buna inanmak gerek. İkinci adımsa affetmediğimiz takdirde o kişiye duyduğumuz öfke, kin, kızgınlık duygusunun aslında içimizde barındırarak kendi bedenimize ve zihnimize verdiğimiz zararın farkına varmak. Aynı zamanda yaydığımız titreşimle benzer bir durumu hayatımıza davet eden sinyaller göndermekte olduğumuz.
Bu aşamaları geçen bazı kişiler, affetme egzersizleri yaparak bu olumsuz duygulardan kolayca özgürleşebilir. Bazı örnekleri “Fark Et, Uygula, Değiş” kitabımda bulabilirsiniz. İşin özü, kendimize yönelip yaşanılan olayın bize ne demek istediğini, neyi fark etmemiz gerektiğini anlamamızla gelen yeni “anlamlandırma”dır. Her yaşanın bizimle bir ilgisi vardır. Biri sizin zamanınızı çaldıysa belki siz de birinin ya da o kişinin düşüncesini ya da maddi bir şeyini haksız yere almış olabilirsiniz. Belki de yaşam, size zamanınızın kıymetini bilmeyi anlatmak istiyordur, buna ihtiyacınız vardır. Pek çok alternatif olabilir. İyi analiz yaptığınızda, olanın sizinle ilgili bağını bulmaya niyet ettiğinizde mutlaka bulursunuz. Niyet de kuvvetli bir duadır.
Ayrıca yapacağınız bir çalışma da hissettiğiniz duyguya odaklanıp o duygunun sizden çıkıp gittiğini ve nötrlendiğini hayal etmek. Bunun için sesli olarak “şu an hissettiğim bu öfke duygusunun benden çıkıp gitmesini istiyorum, evrende nötrlenmesini istiyorum, teşekkür ederim” diyerek dilek veya duanın içine girebilirsiniz. Hatırlayın ki her zaman bizim bilincimizden çok daha yüksek bir bilinç var, tüm kâinatı yaratan ve düzeni sağlayan… Ve çoğu zaman egomuz yüzünden kendimizi teslim edemediğimiz 🙂
Madalyonun öbür yüzünde de yaptıklarımız için başkasından af dilememiz bekliyor. Bunu da hatırlamakta fayda var. Belki de geçmişte yaptıklarımızdan dolayı af dilememiz gereken birileri vardır. Başınıza gelen olayla ilgili geçmişe gidip baktığınızda benzer bir durumu sizin yaptığınızı bulabilirsiniz. İşte o zaman yine o duygudan özgürleşmek için af dilemeliyiz. Karşımızdaki kişinin bizi affetmesinden ziyade bizim kendimizi affetmemiz, bağışlamamız çok daha önemlidir. Kendinizi affedebilir misiniz? Biliyorum ki bu konu çok uzun ve içine girdikçe yeni sorular gelebiliyor akla 🙂 Şimdilik benden bu kadar 🙂 Eğer niyetiniz varsa yol, sizi affetmeye götürecektir. Bir daha ki MOLA’da görüşmek üzere sevgi ile 🙂
NLP Uzmanı & Yaşam Koçu ICF PCC
Arzu Bıyıklıoğlu
@arzu.biyiklioglu