Kişisel gelişime ilgisi olan, kendisiyle bir yola çıkmış her insanın yolu, bir zaman sonra felsefeyle mutlaka kesişecektir. Ama elimizde akıcı dille yazılan, felsefeyi basitçe her insanın anlayabileceği üslupta anlatan pek az kaynak var. İşte ben de bu noktada bir hikmet âşığı olarak devreye gireyim, ucundan kıyısından tutarak bir “felsefe günlüğü” yazıp bazılarını da sizlerle paylaşayım dedim. J Aslında benim kimseye bir sözüm yok, bütün mesele benim ve günlüğüm arasındaki muhabbetten ibaret.
Açılışımızı ilk İslam filozofu “KİNDİ” ile yapalım.
Sevgili günlük uyan ve tüm dikkatini şimdi felsefeye ver, çünkü içimizdeki Kindi’yi bulacağız birlikte. Kindi 9. yüzyılda yaşamış ve felsefeyi İslam medeniyetiyle tanıştırmıştır. Tıp, astroloji, matematik, felsefe gibi pek çok alanda çalışmalar yapmış çok önemli bir filozoftur. Kindi’nin felsefe anlayışı “GERÇEK BİR” olarak Tanrı tasavvuru ve Tanrı-Âlem ilişkisi üzerinedir.
Şimdi bugün bizi hâlâ ilgilendirebilecek, bize ışık olabilecek, düşündürtecek felsefesinden birkaç cümleye bakalım:
“İnsan nefsi şehvet, öfke ve akıl olmak üzere işlevleri farklı üç ayrı güce sahiptir. Şehvet; neslin bekasını, öfke; korunmasını, akıl ise fikri ve ahlaki erdemleri edinmesini sağlar.”
Peki, biz şimdilere baktığımızda modern toplum çağında hâlâ neler yaşıyoruz? Şehvet, kontrol edilemeyen bir güç olarak başıboş bir şekilde etrafımızda dolaşıyor. Öfke, korunmak için değil adeta kendini var etmek için her yere, her şeye ateş ediyor. Akıl kılığına girmiş ego kurtlukla, çakallıkla meşgul olduğu için öfke ve şehveti dizginlemeye çalışmıyor, gerçek amacı dışında kullanılmasını engelleyemiyor. Bu sorunlar eski çağlarda yok muydu? Vardı tabii ki. 🙂
İnsan, “AKIL” aracılığıyla insan olabilecektir. Yoksa kimine göre beşer, kimine göre de düşünen hayvan olarak kalacaktır. AKIL’ı kullandığımızda insanlık onuruna yakışmayan tüm eylemlerden kendimizi sakınabiliriz. İnsanlık onurundan uzaklaşan insan, Tanrı’dan uzaklaşıp kendine ve çevresine bir cehennem yaratır. Hadi ben şimdi sözü fazla uzatmadan yine kelamı büyük üstat Kindi’ye vereyim:
“Aklı sayesinde şehvet ve öfkesini bastıran kişi, bir de ilimin derinliklerine dalarak varlığın hakikatini araştırmayı karakter haline getirirse, hikmet, kudret, adalet, hakikat, iyilik ve güzellikle nitelenen yüce Allah’a yakın benzerlikte faziletli bir insan olur, yani bu nitelikleriyle o; yüce Yaratan’ın kuvvet ve kudretinden bir çeşit pay almış olur.”
Burada Kindi bizlere, yüce yaratandan pay alabilmek ve ona yakın olabilmek için nefsimizin arınması gerektiğini söylemektedir (bayağı, aşağı duygu ve düşüncelerden arınmak). Arınma bilgiyle başlar, eylemle devam eder. Bir şeyi bilmek, doğru konuşmak yeterli değildir; insanlığı bilmek ve buna uygun yaşayabilmek mühimdir hepimiz için, değil mi sevgili günlük.
Şimdi son sözü yine üstadımıza bırakarak aradan çekiliyorum güzel günlük: “Zira arınan nefis, varlığın hakikâtini bilme konusunda çok düşünür ve araştırma yaparsa, nesnelerin görüntüsünün parlak aynada belirmesi gibi varlığın bütün suret ve bilgisi nefiste belirir. Olgunluğa eren nefse yüce yaratan nurundan ve rahmetinden akıtır.”
Üstadım seninle daha çok vakit geçireceğim, öyle hissediyorum ki bende çok kapılar açacak, çok şey arındıracaksın. Merakım büyük, aşkım ondan da büyük. Hani sen demişsin ya İlk Felsefe Üzerine adlı eserinde kısaca “Hak birliği olarak bize düşen, hakiki ve ciddi konularda kendilerinden büyük ölçüde yararlandıklarımız şöyle dursun, basit ve küçük ölçüde yararlandıklarımız dolayısıyla bizim atamız ve ortağımız sayılırlar. Hepsine şükür borcumuz büyük olmalı. Nereden gelirse gelsin, isterse bize uzak ve karşıt milletlerden gelsin, gerçeğin güzelliğini benimsemekten ve sahip olmaktan utanmamalıyız.” diye yazmışsın ya… Ben de sana ve tüm filozoflara teşekkür etmek ve minnetlerimi sunmak istedim bu yazıyla…
Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu