Sen hiç, bir ağaca sarıldın mı? Çıplak kollarını, yanağını değdirip tüm bedeninle kucakladın mı bir ağacı? Gözlerini kapatıp yüreğinle cansuyunun sesini dinledin mi hiç? Gövdesinden çok daha büyük bir titreşimi olduğunu hissedebilecek kadar sessiz ve uzun uzun sarıldın mı? Sen hiç, omurganı dayayıp bir ağaca, senin için yapraklarının çaldığı senfoniyi dinledin mi can kulağınla? Sen hiç, bir ağacın varoluştaki kutsallığını, form ötesi varlığını fark edip doğayı onurlandırdın mı?
Ya da sen ne yaptın, ne yapıyorsun benim bilmediğim, benim yapmadığım… Ağaçları kesmenin, yakmanın dışında. Nasıl bir iletişim kuruyorsun, nasıl bir aşk yaşıyorsun ağaçlarla? Anlat bana, hatırlat bana varoluşun gizeminde unuttuklarımızı.
İnsan, doğa olmadan yaşar mı? Hiç sanmıyorum, ama doğa, insan olmadan da yaşar, zaten biz var olmadan önce doğa vardı. Biz ne yaptık? Yaşamımız için sunulan cana kıymaya başladık, oysa can bulduğumuz anayı onurlandırmamız gerekiyordu. Fark edenlerimiz olmadı mı? Oldu tabii ki, bu yüzden Kızılderililer, Şamanlar “ilkbaharda yavaş ve sessiz yürü, çünkü doğa ana hamile” dediler. Ağaçlarla konuştular, saygı duydular, onları onurlandırıp kutsadılar…
Şimdilerde bakıyorum da binalar binalar… Betondan ruhsuz yaşam(ama) alanları. Evet, yaşam değil yaşamama alanları sardı her yerimizi. Ağaçları göremiyoruz, insan görmediğini zamanla unutuyor. Bir gün elektronik ya da plastik ağaçlara sarılmak zorunda kalmamak için bugün daha çok sarılmalıyız ağaçlara. Bedenimizle, ruhumuzla sımsıkı sarılmalıyız. En güzel hediyenin fidan dikmek olduğunu hatırlamalıyız. Bir değil bin dikili ağacımız olsun 🙂
Şimdi söyle bana; sen hiç, bir ağaca sarılıp cansuyunu dinledin mi, onu onurlandırıp varlığına minnet ettin mi? Ya da benim bilmediğim hangi güzelliği yaptın? Söyle bana, söyle ki öğreneyim, bir güzelliği daha hatırlayayım… Teşekkür ederim…
Sevgi ve sağlıkla ilerleyin
Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu