Güzel bir gün, uzun zamandır görmediğiniz bir arkadaşınızla sonunda buluşup sohbet etmek, yaşadıklarınızı paylaşmak ya da eğlenmek istiyorsunuz. Sohbete başlayalı 10 dakika ya olmuş ya olmamış; zırrr birinizin telefonu çalıyor. Pardon, denilip telefon açılıyor, arayan kişi hiç önemli olmayan bir konu için sizi 10 dakika, belki daha fazla telefonda tutuyor. Sonra sohbete devam ediyorsunuz; bu sefer 10 dakika sonra diğerinin telefonu çalıyor. Aynı şekilde muhabbetin ortasına dalınıyor. Bu diyalog, böyle devam ediyor. iki saatlik beraberliğin neredeyse bir saati başka kişilerle telefon görüşmesi yaparak geçiyor. Hiç size de böyle oldu mu? Olmadı diyorsanız bir daha ki sefere daha dikkatli gözlemleyin telefon çalışlarını ve telefon konuşmalarının sürelerini…
Yukarıda anlattığım bu diyalog, aynı mekân içinde yapılıyor olsaydı; yani telefon ile değil de üçüncü kişi fiziken etrafınızda olmuş olsaydı durum nasıl olurdu? Siz bir arkadaşınızla keyifli ya da önemli bir konu hakkında konuşuyorsunuz; üçüncü kişi, sizi karşıdan görüp telefonda araya girdiği gibi iki lafın arasına pat diye girebilir miydi? En azından önemli bir şey konuşuyorlar, baş başalar, bir dakika selam verip, hatır sorup geçeyim derdi. Ama telefonun diğer ucunda ne olup bittiği bilinmediği için aç telefonu, sohbetin ortasına gir, başla anlatmaya… Ama o da haklı, görmüyor ki sizi, telefonu açtığınıza göre de siz “uygunum” mesajını vermiş oluyorsunuz. O da sohbete başlıyor. Konu ne? Pek çoğu, bekleyebilecek ya da önemsiz bir konu oluyor, sadece arayan kişi, o dakika bu konuşmayı yapmak istediği ve siz de telefonu açtığınız için o anda doğal olarak anlatmaya başlıyor. Aslında karşı taraf çok haklı; aradığı kişi telefonu açıyorsa meşgul olmadığı mesajını zaten vermiş oluyor. Burada ne cep telefonlarını ne de zırt pırt, gerekli gereksiz arayan kişileri suçlamaya gerek yok. Bizim toplum olarak telefon kullanmayı öğrenmeye ihtiyacımız var. Cep telefonları çıktığından beri kendi kendimize geliştirdiğimiz cep telefonu kullanma talimatımız var. “Türk tipi cep telefonu kullanma talimatı”
1) Cep telefonları her dakika cepte, elde ya da masa üstünde tutulacak.
2) Ne yapıyor olursak olalım (tuvalette, duşta bile) her telefona mutlaka cevap verilecek.
3) iki kişi konuşurken çalan telefona öncelik verilecek, telefonla söz kesilmesi çok normal, yanımdaki bekleyebilir, yeter ki arayan kişiye saygısızlık olmasın ya da bir şey kaçırmayayım hissi…
4) Herhangi bir sohbetin temposunun birazcık düşmesiyle hemen telefondan internete bağlanılacak.
5) Yediğimiz, içtiğimiz, güldüğümüz, giydiğimiz şeyler, hemen sosyal medyada telefon aracılığıyla paylaşılacak.
6)Yatarken bile telefon açık kalacak.
7) Hem telefondaki kişiyle konuşulacak hem de bulunduğun ortama laf yetiştirilecek.
Acaba arkadaşınızla, eşinizle, çocuğunuzla ya da kendi başınıza olduğunuzda, bir-iki saat özel bir an geçirirken cep telefonları devre dışı olsa nasıl olurdu? Bu düşünce, sizi tedirgin mi ediyor yoksa anda kalıp kaliteli, doya doya bir paylaşım yapabilme hissi mi veriyor? Bana güzel bir his veriyor. Telefonla olan ilişkinizi değiştirdiğinizde insanlarla olan ilişkiniz de değişecektir. Böylelikle yanınızdaki insanla daha kaliteli vakit geçirirsiniz. Ayrıca telefonun diğer ucundaki kişilerin de sizi gereksiz yere aramalarını engellemiş olursunuz.
Cep telefonuyla gün içinde yaptığınız konuşmanız toplamda kaç saat, biliyor musunuz? Peki, bu yapılan konuşmalarınızın toplamda kaç dakikası gerçekten önemli ve gerekli konuşmalar, biliyor musunuz? Telefonla konuşurken sosyalleştiğimizi mi sanıyoruz acaba? Sonuçta elektromanyetik bir aleti (bedenimizle uyumlu olmayan) her gün iki-üç saat kafamızda taşıyorsak enerjimizin düşmesi de, bağışıklık sistemimizin zayıflaması da, sürekli stres-gerilim içinde olmamız da çok normal…
Herkesin yenilenmiş, kendine uygun bir cep telefonu kullanma talimatı oluşturmasına ihtiyacımız var sanırım… 🙂 Hem ilişkilerimiz hem de sağlığımız için…
Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu