E5’te trafikte gidiyorum ve bir an içimden o ses konuşmaya başlıyor, şiir gibi bir üslupta kelimeler akıyor ardı sıra, sayfalarca… O an, hadi anlat konuş desen sözcüklere dökülmüyor, konuşarak anlatmaya çalıştığımda sihir bozuluyor. Akış duruyor, kekelemeye başlıyorum adeta. Sadece parmaklarım anlıyor onu. Bir kalem ya da bir bilgisayar olsa elimin altında arabayı çekip sağa, parmaklarıma emanet yazmalıyım diyorum. Ama içimde konuşan, o kadar güzel konuşuyor ki onu kesintisiz dinlemekten kendimi alamıyorum. Sonra bir bakıyorum ki park yerine ulaşmışım… (Zaten E5’te sağa çekip yazmak da çok parlak bir fikir değil) işte, araba kullandığım anlar, içimden gelen sesi dışarıya akıtamadığım anlar 🙂 ve o kitapları sadece ben okuyabiliyorum maalesef 🙁 Ama çoğu zaman, yani parmaklarımı kullanabildiğim anlar, en güzel yazılarımın çıktığı, sesin somutlaşabildiği anlar. Parmaklarım o sesin anlattığı her şeyi olduğu gibi kâğıda aktarabiliyor ve o an aslında hiçbir şey yapmıyorum, parmaklarıma emanet her şey… Hiçbir şey düşünmüyorum, ne bir önceki cümleyi, ne bir sonraki cümleyi. Ya da yazının nasıl biteceğini… Her şey zaten kendiliğinden olup bitiyor. Henüz sizlerle bu şekilde yazıp paylaşmadığım pek çok yazı ve şiir var. Ama yakın zamanda paylaşacağım… 🙂
insan, yazma teknikleri öğrenebilir, pratik yapabilir, düşüncelerini planlayıp ortaya güzel yazılar çıkarabilir. Ama benim için yazmak bu değil. Benim için yazmak; sanki içimdeki nehrin parmaklarımın ucundan sayfalara damlaması gibi bir şey. Ya da bir ressamın eline fırçayı alıp içinden akana teslim olarak, onun kendini göstermesine izin vermesi gibi bir şey…
Bu şekilde yazdığım yazılara, şiirlere dönüp baktığımda çoğu zaman kim yazmış acaba bunları diyen gözlerle bakıyorum. Aralarında yazdığımı hatırlamadığım yazılar, şiirler bile var. şimdi parmaklarıma bakıyorum ve onları seviyorum. Bir şeyleri tutabilmenin de ötesinde… içimdeki ırmakların dışa açılan çeşmesi gibi, bir ressamın fırçası gibi, bir gitarın telleri gibi benim için. Parmaklarımı seviyorum ve onlara teşekkür ediyorum. Ve tabii ki içimdeki ırmakları coşturana, bana bu kanalı verene de çok şükür diyorum… Ve böyle anların birinde parmaklarımdan damlayan mısralardan biriyle size veda ediyorum şimdilik 🙂
“Gözlerim seni arar gecenin gölgesinde
Yüzün ışık saçar hayal perdesinde
Tam dokundum dereken sana
Aynalar kırılır
Sen tuz buz, ben paramparça boşlukta dağılırken
Ruhum ruhuna kavuşur…”
Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu