Genelde yazılarımı etrafımda olup biten, kulak misafiri olduğum, gözlem ya da seans yaptığım konular üzerine yazıyorum. Konu her zaman gelip beni buluyor 🙂 "Yaz Arzu yaz, yaz da paylaş, belki başkalarının da hayatına bir kolaylık olur" diye bir iç ses beni yönlendiriyor. Ama bazen de bir dış ses geliyor 🙂 ve istekte bulunuyor tıpkı bu yazıda olduğu gibi. Sıkı takipçilerim, sağ olsunlar, yazmam için beni motive ediyorlar 🙂
Bildiğiniz gibi öğretmenler hayatımızda çok önemli yer tutuyor. Çocukluğumuzdan yetişkinliğe kadar hayatımızın büyük bir çoğunluğunu haftanın beş günü birlikte geçiriyoruz. Benim gibi öğretmen çocuğu olanlar ömrünün çoğunu birlikte geçiriyor 🙂 Altı yaşında ailemizden sonra tanıştığımız otorite, uzman kimlik, bazen ana-baba, bazen de kâbus 🙂 hayatımızın şekillenmesinde ailelerimizden daha fazla etki sahibi olabilenler bile var. Olumlu veya olumsuz. Hatırlıyorum da ilkokulda matematik dersi beni çok zorluyordu, ilgi alanıma girmiyordu açıkçası, bunun sonucunda da ucundan kıyısından geçiyordum sınavları. Orta okula başladığımdaysa çok garip bir şey oldu ve matematikten doksan almaya başladım. Evet bu, gerçekten olağanüstü bir durumdu. Öğretmen olan babam aldığım notlara inanamadı 🙂 ben de inanamıyordum aslında. Hatta matematik öğretmenime gidip "Arzu nasıl olur da doksan alır, bu not gerçek mi, bir yanlışlık olmasın" diye sorduğunu hatırlıyorum. Evet, not gerçekti; daha da ilginci iki senedir süren tırnak yeme alışkanlığımı da çok kısa bir süre içinde bırakmıştım, derslere de heyecanla giriyordum. Peki, neydi bütün bunları bana yaptırtan? Tabii ki her şeyin mimarı, matematik öğretmenim Bülent Alanç. Buradan sevgilerimi ve saygılarımı da iletmek isterim kendisine, bir matematik mühendisi olmadım ama hayat ve kendim hakkımda çok önemli farkındalıklar yaşadım. işte o zamanlar adını koyamadığım öğretmenimin farkı şimdilerde anlıyorum ki o bir Koç Öğretmendi.
Peki nasıl oluyor bu koç öğretmenler? Aslında bu cevap, tek başına kitap olur ama buradan sadece bazı özelliklerine değinebilirim. Her nesil daha zeki ve daha özel kodlarla dünyaya geliyor; özellikle de son yirmi yılın çocukları dolayısıyla da gençleri daha farklı bir kuşak. Ve gerçekten koç öğretmenlere ihtiyaç çok fazla. insanlık bilinci çok hızlı evrimleşiyor. Artık bilineni aktarmak hiç yeterli değil. Ezber bilgi, bugün var yarın yok. Bu yüzden her şeyi bilen, öğrenen gençler değil kendi kendine öğrenebilen ve yaratabilen gençler yetiştirilmeli. işte burada da koçluk devreye giriyor. Esnek ve yaratıcı düşünebilmeyi, zihnin kalıpları dışına çıkabilmeyi, zihindeki engelleri kaldırabilmeyi sağlayabilen öğretmenler, koç öğretmenler. Bunun yöntemi de Sokrates’in moatik sanatına benzer. Nasıl ki Sokrates sorular sorarak karşısındakini düşünmeye itip, bildiğini bilmediğini fark ettirip, sonra da bilgiyi ruhundan doğurtmasını sağlıyor idiyse koçluk da buna çok benzer, başkasına akıl ya da bilgi vermeyip düşündürtmeye odaklanıyor. Kişiye açık uçlu, güçlü sorular sorularak farklı bir bilinç seviyesinde düşünmesi sağlanıyor. Böyle bir eğitim sisteminde çocuklar katılımcı ve düşünen olmaya başlar. Katılımcı ve düşünen insan, bilen değil yapan olmaya başlar, o zaman dönüşür, o zaman üretir. Aslında ne kadar ters duruyor değil mi; öğrencilerin öğretmene soru sorması gerekirken öğretmen çocuklara soru soruyor 🙂 Tabii sınav sorusundan bahsetmiyoruz 🙂 Tüm öğretmen ve öğrencilerin Dingin Savaşçı filmini seyretmelerini isterim. Dan Millman ile Sokrates arasında geçen, bilgi ve bilgelik arasında farkı anlatan sahne çok etkileyicidir; anda, şimdide olabilmenin yarattığı muhteşem sonucu gösterir. Aslında film, iliklere kadar işleyen bilge ve öğrencisinin koçluk tarzı ilişkisini anlatır.
Koç öğretmenlerin diğer bir yaklaşımı da öğrencileri geçmiş performanslarıyla değil gelecek potansiyelleriyle görmesidir. Doğru kişisel nokta bulunursa öğrencinin başarmak için ihtiyacı olan tüm kaynaklara zaten sahip olduğuna inanmasıdır. Öğretmenlerin çocuklar üzerinde olumlu beklenti ve umutlarının olması, öğrencilerin bilinçaltında olumlu etki yaratır. Tabii tam tersi de mümkün. Bu konuyla ilgili deneylerden birinde öğretmenlere vasat öğrenci grubu verilip, IQ seviyeleri en yüksek, en umut verici öğrenciler olduğu söylenmiştir. Ve yıl sonunda daha önce başarıları düşük olan bu ortalama öğrencilerin başarıları çok yükselmiştir. Öğrencilerin vasatlığından haberdar olmayıp onları zeki grup sanan deney öğretmenleri en başından beri çocuklara karşı olumlu beklenti içinde olduklarından çocuklar da bu beklentiye bağlanarak başarılı olmuşlardır.
Öğretmenlikte kullanılabilecek diğer birkaç koçluk becerisi ve NLP teknikleri:
– Öğrencileri gözlemlerken olumlu yanlarını bulup onları onurlandırması ve takdir etmesi (çocuğa gönderilen mesaj "senin farkındayım, iyi bir şeyler var sende" demektir, derse katılımı ve öğretmene ilgiyi artıran bir yaklaşımdır.)
– "Ödevin var" değil, "sorumluluğun var" yaklaşımı.
– Niyet, dersi aktarmak değil, dersteki "mesajı nasıl verebilirim" yaklaşımı olmalı. Dikkat çekme, merak uyandırma, anlama (görsel, işitsel, deneyim), duygu uyandırabilme.
– Anlatımlarda metafor ve hikâyeler kullanmak, duyguları harekete geçirerek kalıcı ve zevkli kendi kendine öğrenmeye katkı sağlar.
– Beynin en iyi öğrendiği zaman, rahat ve mutlu olduğu zamanlardır; derslere espri ve oyunların katılması da çok önemli bir unsurdur (Her dersin mutlaka bir oyunu vardır).
– işlenecek dersin konusunun kahramanı olarak düşündürebilme (role bürünme). Edebiyatçı gibi, biliminsanı gibi, filozof gibi düşünmek nasıl olurdu, sorusuyla zihinleri kalıpların dışına çıkartmak.
Koçluk yaklaşımıyla öğretmenlik yapan bir öğretmenin en önemli farkı da öğrencisine koşulsuz kabul ve sevgiyle yaklaşması, onun eşsiz ve değerli olduğunu bilmesi, ihtiyacı olan tüm kaynaklara sahip olduğuna inanması ve onun kendi yolculuğuna çıkması için öğretmen olarak yol arkadaşı olduğunu bilmesidir. Bu yaklaşım, öğrencinin öğretmeniyle olan ilişkisini ve öğretmenin ona yaklaşmasını sağlayacaktır. 21. yüzyıl artık esnekliği, yaratıcılığı, uyumu ve sosyal becerileri gerektirdiğinden koçlukla bunlara çok daha yakın olmak mümkündür.
Sonuç olarak; mesleğine gönül vermiş öğretmenler araştırıp, eğitimlere katılıp bir şekilde farklı çağın çocuklarına/gençlerine uygun farklı ve faydalı öğretmenlik yapmanın yollarını buluyorlar. Kendilerini geliştirmeye devam ediyorlar ve hatta kimileri içlerindeki Sokrates’i uyandırıyor 🙂 Onlardan daha çok görmek istiyoruz ve buna gerçekten ülke olarak çok ihtiyacımız var…
Sevgi ve sağlıkla ilerleyin…
Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu