“Kendini doğurabilir misin?” sorusunu fiziksel olarak okursak cevabımız “hayır” olacaktır. Ancak sorumuz manevi boyuttadır ve cevabı koca bir “EVET”tir. Hayatta hiç kimsenin bizim için yapamayacağı belki de tek şeydir. Ama bunu pek az insan yapabilmektedir.
Doğduğumuz andan hatta ana karnından beri maruz kaldığımız emanet bilgilerin, kayıtların dışına çıkıp farkındalığın, aklın ve kalbin hizmetinde yeni baştan kendini yaratmak, kendini doğurmak neden bu kadar zor? Hatta kimileri için bu soru bir öncesindeki evrede; yani “bu mümkün mü acaba?” evresinde. Durum böyle olunca ilk kitabımın da adı olan FARK ET, UYGULA, DEĞİŞ’te değindiğim gibi kendini doğurma evresine geçmeden önce “ikna” evresinden geçmek gerekiyor. İş şu ki direnç göstererek ikna olmayı beklemek vakit kaybı. İkna olmaya niyeti varsa insanın peşine düşüyor ve kendini ikna edecek yolları da buluyor. Aslında çoğu insan içinde, derinliklerinde bir yerde değişimin olabileceğine inanıyor ama gel gör ki EGOmuz devreye girip bizi yönetiyor. İnsan değişmez, 7’sinde neyse 70’inde de odur, bak işte denedin olmadı gibi iç ve dış ses olarak beynimizde tınlıyor J Sonra da kendi kendimizin engeli olup oturuyoruz aynı kalıpların içinde. Ve yetersiz, mutsuz, başkalarından ya da hayattan fayda görmeyi bekleyen beşerler olarak yaşıyoruz.
Kendimizi doğurmak, bilincimizi yükseltmek, algılarımızı, aklımızı, kalbimizi bir üst seviyede açmak hepimizin bu dünyadaki tekamülünün parçası. Buna inanıyorsanız bunun yolunun da yordamının da varlığına mantık yürütebilirsiniz. İnanmıyorsanız kırlent yastığı gibi yaşam kotanızı dolduruncaya kadar size iğnelenmiş aynı nakış motifleriyle bir köşede vaktinizi dolduracaksınız.
Diyelim ki değişebileceğimize, kendimizden yeni bir ben doğurabileceğimize inandık, peki sonraki adım ne? Ya da neden zorlanıyoruz, vazgeçiyoruz? Çünkü bu sürece kendimizi teslim edemiyoruz. Nasıl çocuk doğurmak için dokuz ay gibi bir zamana ihtiyaç varsa kendini değiştirmek için de bir zamana ihtiyaç var. Sonra istikrarlı bir çalışmaya, emek vermeye ihtiyaç var. Ektiğin tohumu suladığın gibi. Ben buna kendine yatırım yapmak diyorum, her gün yeniden yeniden kendine emek ve çaba harcamak. Öz iradeni kullanmak, hayal gücünü, bilinçaltını ve üst bilinci kullanmak… Tabii bir de CESARET 🙂 Çünkü kendini yeniden doğurma yoluna düştüğünüzde, bu yola düşmeyenler ya da inanmayanlar sizinle dalga geçecek, kızacak ya da sizi caydırmak için elinden geleni yapacak 🙂 Eh uyuyanların sayısı uyananlardan çok olduğuna göre pek çok insanın olumsuz tavırlarıyla karşılaşmanız mümkün. Yola çıkarken bu gibi durumları kabul edip yolda kalmak için yüreğimizdeki cesaret kapısını sonuna kadar açmakta fayda var. Zaten şu an bu yazıyı okuyorsanız ya kendinize gebe evresindesiniz ya da gebe kalmanın yollarını arıyorsunuz 🙂 Ne mutlu size ve ne mutlu bana 🙂
O zaman yazımızı Erich Fromm’un sözüyle bitirelim (Tüm kitaplarını da tavsiye ederim): “İnsanoğlunun en temel görevi, potansiyel olarak kendisine doğmaktır. Çabasının en önemli ürünü ise kendi kişiliğidir.”
Sevgi ve sağlıkla ilerleyin…
Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Eğitmeni &Yaşam Koçu
@arzu.biyiklioglu